18 Temmuz 2010 Pazar

Doğum Ağrısı ile başa çıkma...

Ağrısız bir doğum gerçekten mümkün mü?
Bebeklerinin sağlığı uğruna tüm hamilelikleri süresince tuz, kahve, sigara ve alkolden uzak durma dirayeti gösteren annelerin, tam doğum esnasında saatler hatta belki de dakikalarla ifade edilebilecek bir süre için söz konusu olabilecek, ya da belki hiç oluşmayacak bir acı hissini engellemek için bedenlerinin narkotik/anestetik maddelerle doldurulmasına izin vermeleri ne kadar ironik bir tezattır aslında.
Bedenlerini ve bebeklerini bu narkotik veya anestetik maddelere bırakan annelerin kendilerini suçlu hissetmemeleri için ise ister aile, ister sağlık personeli, ister arkadaşlar “korkunç doğum ağrısı” ile ilgili hikayeler anlatarak anneleri aldıkları kararın doğruluğu konusunda rahatlatırlar. İşin aslında ben de körü körüne acı çekmeyi gereksiz bulanlardanım. Bununla beraber, konu doğum ağrısı olunca, alternatifler “siyah” (ağrı) ve “beyaz”dan (narkotik ve anestetikler) ibaret değil.
Doğum ağrısı ile ilgili herhangi bir tartışmayı başlatmadan önce, şartlar elverdiği sürece “ilaçsız veya medikal girişimsiz” bir doğumun en güvenli doğum olduğu konusunda hemfikir olalım. Bu fikrin doğruluğuna inandığımız anda böyle bir doğumu gerçekleştirmek için gerekli şeyleri de yapmaya hazırız demektir. Oysa, birçok anne maalesef daha yolun başında pes ediyor. Günümüzde çoğu anne adayları doğumun kaçınılmaz olarak çok ağrılı bir süreç olduğuna inanıyorlar ve kendilerine bu “işkence”yi çektirmemek konusunda “gerekenin yapılmasına” kolaylıkla rıza gösteriyorlar.
Kişisel olarak fikrim sadece ağrı kesici almamak uğruna “dayanılmaz” ağrılar çekmenin anlamsız olduğudur. Ancak bu ağrı kesicileri desteklediğim anlamına da gelmiyor. Ben, son yaşadığım doğum koçluğu tecrübemdeki anne adayı gibi, doğumun ilaçlara gereksinim duymaksızın, zihin açıklığı, neşe ve heyecan içerisinde geçirilmesinden yanayım.
Kanımca “makul ağrılı” bir doğum, doğru bilgilendirildiği sürece her anne adayının yaşayabileceği bir fırsattır. Doğumun muhakkak ağrılı olması gerektiği inancı sonucunda aslında ağrı eşiği son derece yüksek olan anneler dahi bu ağrıyı “dayanılmaz” bulabilirler. Bu, bir çeşit kendini yaratan kehanettir. Beyin düşünür ve beden düşünüleni yerine getirir. Bizim kültürümüzde bu inançtan kurtulmak kolay görünmüyor. Oysa doğum süreci hakkında olabildiğince çok kitap okuyarak, hamilelik eğitimlerine katılarak ve zihnimizi yeniden programlayarak bu ağrıyı en düşüğe indirebilir, hatta yok edebiliriz.
Ağrı sağlıklı bir bedenin fizyolojik bir eylemini yerine getirirken örneğin tuvalete gitmek veya esnemek hatta doğurmak gibi, hissedilmemesi gereken bir duygudur. Tam tersine ağrı bizlere bedenimizde bir sorun olduğunu ileten mesajdır, böyle bir mesaj aldığımızda sorunun kaynağını bulmak üzere araştırırız. Doğum sırasında hissettiğimiz ağrının birçok nedeni var ancak birkaç tanesini burada sayacağım: 1) herhangi bir beden bölümündeki gerginlik, 2) ağrı duyulması gerektiğine dair inanç, 3) korku, 4) sürekli izlenilme duygusu, 5) açlık/ susuzluk, 6) idrara sıkışıklık veya barsakların dolu olması 7) hareket edememe…
Bedeninizdeki gerginlik nedeniyle belki de normal zamanlarda hissetmediğiniz baş ağrısını hissedersiniz. Bu doğum için de geçerlidir. Bilinçli olarak bedeninizi rahatlatmaya çalışın. Bunu ister daha önce yoga derslerinde öğrenmiş olun, ister eşiniz size hatırlatsın, aklınızı bilinçli gevşemeye odakladığınız anda ağrınızı da büyük miktarda azalacak. Bu bilinçli gevşemeyi doğumunuzun başından itibaren yaptığınız anda ise ilerleyen zamanın nasıl su gibi akıp geçtiğinin farkına bile varmayacaksınız.
Kadın bedeni zaten doğurmak üzere yaratılmış bir bedendir. Doğum bedenimizin fizyolojik yani doğal olarak yaptığı, yapabildiği bir eylemdir, buna inanın. Evinizde görebileceğiniz her yere, buzdolabı kapağınıza, bilgisayarınızın monitörüne, dolabınızın üzerine, en sevdiğiniz parfüm şişesine yazın bu sözleri: “Bedenime güveniyorum”, “Kendimi seviyorum”, “Zevkli ve ağrısız bir doğumu hak ettiğime inanıyorum”, “Son derece kolay ve rahat bir doğum yapacağıma inanıyorum”, “Doğal ve sağlıklı ve hızlı bir doğum yapacağıma inanıyorum”….
İnanç sisteminizi değiştirmek bir alışkanlığı bırakmak kadar zor olabilir. Bu nedenle kendinizin de ek yapabileceği yukarda yazılı sözleri ne kadar erken ve sık tekrarlarsanız o kadar etkili olacaklardır.
Kişi bilinmeyenden korkar. Yaşayacaklarımızı önceden az çok bilirsek, bilimsel gerçeklerini öğrenirsek hurafeler, başkalarının kötü hikayeleri, televizyonda doğururken izlediğimiz o bağıran anneler o kadar az etkiler bizi. Artık korkmayız. Bu nedenle doğum ve süreçlerini okumak, neleri hissedeceğini, hangi duyguda bedende nelerin gerçekleştiğinin farkına varmak, ve bu duygunun mutlu sona bizi daha da yaklaştırdığını bilmek bize ağrıyı hissettirmez. Örneğin “aşağı” bölgelerde şiddetli bir basınç hissetmeniz (sanki tuvalet ihtiyacınız varmışcasına) rahim ağzınızın tama yakın açık olduğunu ve bebeğinizi artık dışarı doğru hareket ettirmeye hazır olduğunuzu gösterir. Doğuran annelerin sıklıkla dile getirdikleri bir başka his olan yanma hissi ise bebeğin başının vajinanızı doldurduğu ve vulvadan (vajen dış duvarlar) çıkmak üzere olduğunun göstergesidir. Bu zamanda genelde ben “başını görüyorum yumuşacık kel/saçlı bir baş” diyerek anneyi yüreklendiririm.
Doğum ağrısını azaltan bir başka önemli faktör ise annenin çevresindekiler tarafından sürekli izlenilmemesi. Doğum son derece özel bir andır ve bu özel anı farkında olmasanız bile kendinizle paylaşmak istersiniz. Size acımayla ve korkuyla bakan birkaç çift göz ağrı eşiğinizi düşürür ve sizi rahatsız eder. Dikkat ettiyseniz hayvanlar da doğum yapmak için genelde gözlerden uzak kuytu yerleri seçerler, hem rahatsız edilmemek hem de izlenilme duygusunu yaşamamak için. Bu nedenle doğumunuz başladığında sizinle beraber kalabalık bir topluluk ta hastaneye gelirse veya evinizde olursa emin olun bir süre sonra bundan rahatsızlık duyacaksınız. Sevdiğim bir arkadaşımın doğumuna doula olarak katıldığımda eşi dışındaki herkese dışarı çıkmalarını söylemesi ve çıkanların ona kırgın bakışları gözümün önünden gitmez hiç. Bu durumu yaşamamak adına gerçekten de siz doğum denilen o büyülü ve işi yerine getirirken rahatsız edilmek istemiyorsanız mümkün olduğunca en az kişiye haber verin.
Açlık ve susuzluk yorgunluğa neden olur. Yorgunsanız doğuma artık “dayanamadığınızı” ifade edebilirsiniz. Doğum evde başladıysa hafif tatlı bir şeyler yemeye çalışın, su içmeyi unutmayın. Hastanede iseniz bunu doktorunuzla önceden konuşmuş olarak orada da tatlı bir kek, bitki çayı veya su içebilirsiniz. Doğum koçluğu çantamda genelde bir küçük kek ve bir şişe su bulundururum ki bazen gecenin bir saatinde yiyecek bir şeyler aramaya çıkmak zorunda kalmasın baba adayı.
Doğum sürecinde sık sık tuvalete gitmeyi unutmayın. Doğuma iyice konsantre olmuş anne adayının bunu unutması son derece doğaldır. Bu nedenle tuvalet ihtiyacını hatırlatma görevini ben yoksam babaya veririm. Dolu idrar kesesi bebeğin aşağı doğru hareketini engeller ve rahim kasılırken bebek hareket edemediğinden o süreç boşa geçmiş olur. Bu kural dolu bağırsaklar için de geçerlidir.
Doğum süreci sırasında özellikle başlarda yatakta yatmak istemediğinizi fark edeceksiniz. Bırakın bedeniniz sizi yönlendirsin. Hamilelik ve doğum seminerlerinde de öğrendiğiniz üzere bebek aşağı doğru hareket ederken birtakım küçük dönüşler yapar. Bu dönüşler sayesinde her seferinde biraz daha aşağı hareket eder. İşte bu dönüşlere yardım etmek için hareket şart. Bu ister bir pilates topunun üzerinde oturup kalçayı çevirmek olsun, ister müzikle dans etme, ister sevdiğiniz yoga hareketleri …bırakın bedeniniz size isteklerini söylesin.
Yukarda bahsi geçenler doğum ağrısını hissetmemek için yapılabilecek birkaç teknikten sadece birkaçı. Doğum koçu olarak çalışırken uyduğum kurallardan bazılarıdır bunlar. Ancak doğum ağrısının birçok nedeni olabileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle de tek bir teknikle yetinilmemelidir.
“Dayanılmaz” bir ağrı olmadan rahim ağzının açılıp incelme hissini, kasların güçlü ve ritmik kasılmalarını, pelvik bağların ve vajenin gerilmesini, perinedeki yanma hissini ve bebeğinizin doyumsuz bir rahatlama eşliğinde dünyaya gelmesiyle bitecek olan bu duygu fırtınasının hiçbir anını kaçırmak istemeyeceğinize eminim.